Yoğunum, çok yoğun…
Beynimden çığlar düşüyor gözlerimin önüne
Gözlerim kör, dünyam karanlık
Kollarım üstümde fazladan iki bacak
İnsanım, ama nasıl.?
Yoğunum diyorum sana anlıyor musun?
Köpüklü duygusuzluklar sahilindeyim,
Ayaklarım yaşlanmadan ıslanmalı hemen.
Deniz feneri küflü ve siyah camı;
Yanıyor,
Sönüyor,
Yanıyor,
Sönüyor.
Bir damla, bir arkadaş, bir…
Topuksuz ayakkabıların parmaksız ayakları
Yapışkan bir çamur alnımın ortasında süzülmüş
Kara gözlerim – yani ben – kara, kapkara.
Titriyor şahdamarim, ürkek yemek borum
Kamburluk hayatimda, sirtimda degil
Bir ambarda yaşayan etçil bir it gibi
Git şimdi…
Yogunum, ölecegim şimdi
Sirsiz sirdaşlar kapi dinliyorlar
Kalin sesliler ülkesinde yaşiyoruz
Neyin sesi çok güzel, ama
Agacin sesi çok acikli
Firtinali daglarda ugultulu beyazliklar
Korkutan beni bir de renksiz siyahliklar
Deli soluk, deli kanli, delisin sen
Ben çilginim sen deli, ya digerleri?
Bebeklerinde degil mana, şekillenen mimiklerinde gözlerin
Şekilli şekilsizlikler bölgesinde, yalansiz mimikler
Insanlar birer makbuz kagidi arkadaş!
Üzerine fiyatlari yazilmiş kanli et parçalari
Dikkat; selam dur!
Sag,
Sol,
Sag,
Sol…
Sag, sol, sag, sol, zirvesindeyiz kainatin
Beni etkileyen cansiz varliklar
Tüylerini ve gagalarini seviyorum en çok insanlarin
Selleri seviyorum, bagrişmadan kaçan su ordusunu
Taşlari seviyorum, degişmeden duran taşlari
Dördüncü boyuttan bulutlari seviyorum
Kimi zaman da samimi delileri
Diyar diyar gezdim yadigarlar aldim kimilerinden
Cüzdanlar ayakkabilarinda, çiçekler ceplerinde
Taşlarla konuştum, arilarla
Somalideki, Burnaideki çocuklarin kaburgalariyla
Askerlerin kasketlerinde kurdum yatagimi
yogunluk nedir, ya da kesafet
Kurbanlik biyiklarda meşvereti gördüm
Sokun beni,
Sokun içerlere, ana rahmine
Ya da kaçmak istiyorum benden.
Olabilir mi?
Bilebilirligi bilemiyorum,
Ama yapabilirligi yapabilirim.
Gölgeler siliniyor artik, kaçan akişkanliklardir,
akişta dogdu ilk hücre, ücra hücre,
Sanatsal yaklaşim uzak bana, akişlar gerçek.
Erzurum’da, Şirnak’da nakışlar, ücra hücreler…
Yakarışlar, dualar, yarı geçirgen ağızlarında,
İğne, iğne gergefte yoktur gölgeler
Dipsiz kuyularda Somali’nin Çat’ın midesinde
Aç itlerin, tok taşların, ayakkabıların içlerinde yoktur
Yadigarda, toprakta ve dördüncü boyutta
Bir de gölgenin sebebi güneşte yoktur gölgeler
Seriyiz biz, 6 milyar basamaklı bir seri
Bir bölü altı milyar eşittir, bir bölü altı milyar varlık
Yokken de böyleydik varken de bu dünyada
Böyleydik işte denilebilir ancak sayılarda
Olanaksızlık saçmalık olanaklılık ise seri,
Farksızlık eğrileri çizicem şimdi alnıma
Alnımın kırışıklıkları uyuyuncaya dek.
Kanat takıp havada avlanılacağım kuş gibi,
Bir papatya olup postallarla ezileceğim,
Urgan olup intihar ettireceğim,
Yahşi bir Azeri gibi ineceğim uçaktan.
Sonra? Farklı bir şekilde sordum soruyu “Sonra?”
Su içeceğim.
Sonra da gidip uyuyacağım.
Bak Su ne kadar güzel; bir bardakta
Sessiz ve sakin
Önce amcamın ellerine sonra da elindekilere bak
İpe geçirilmiş doksan dokuz boncuk
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz