Sabahın muştularına aldırmaksızın
yine rüyalarıma giriyorsun
yüzüstü kalan ümitlerime rağmen
doruklara çıkarıp sevgimi
yerin yedi kat dibine geçiriyorsun sonra
sonra gün
gecenin karanlık yüzünü gösteriyor ağarınca
parıltısıyla yalnızlığımı
ötüşen kuşların sesiyle hasretimi
hicranda kalmışlığımla mutsuzluğumu
sabah yeli kapımı çaldığında hiçliğimi
hasretimi bir çiçekçinin önünden geçtiğimde
ve özlemlerimi her gül görüşümde
neden hatırlarım bilinmez?.. ruhumda büyüttüğüm çıkmaza
dem vuruyorsun
aşkıma ve hayallerime
beni bekleyen bir geleceğe
bir ışık uğruna bilmem kaçıncı hüzne
kan bırakıyorsun sonunda
bilmem kaçıncı kez!.. Tebessümüne sevda diye bakmak
karamsarlığın varlığından habersiz
kanayan bir yara gibi acı kondurursa yüreğime
beklemeyi hiç mi hiç öğrenemem
ne şafak sökümünü/ne gurubu
ne gazelleri ne gül kurusunu
ne de çocukça sahiplendiğim anlamsız
bir o kadar da pervasız gururu farkedemem… Çılgınca geçen günlerin sancısını
bir serzenişin bedenimde bıraktığı izi
kulaklarında çınlayan haykırışın
ş
09.01.1999
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz