Borçka ve Şavşat’tan Yusufeli’ne
Sonra ver elini Pülümür’e, Köyceğiz’e…
Tanrılar, Tanrıçalar diyarı
Baştanbaşa Anadolu;
Nergis gibi boynu bükük,
Nar gibi bütün…
Şarap gibi hülyalı
Herkül gibi erkek,
Venüs gibi kadın olan Anadolu!
Borçka’dan Şavşat’a
Şöyle bir salındım:
Karadeniz’in mavisinde,
Yeşil yeşil esen
Meltemleri arasında,
Dağdaki çamın çiçeklerinden
Kaymakamın bahçesindeki
Bülbüller, kanaryalar arasında
Ve baharın karlı dağlarında;
Gelinciklerden kiraz ağacına dek
Şöyle bir salındım.
Pülümür’ün dağlarında, eteklerinde
Çiçeklerinin doyum olmaz cümbüşünde
Bektaşi babanın sofrasında; dostlarla
Şöyle bir salındım.
Tanrıyla birlikteliği yaşadım,
Anadolu’nun güzelliğinde.
Sonra… Köyceğiz’de babamın bahçesinde
Bülbüllerle konuştum;
Kırmızı güle, limonun çiçeğine;
Ãşık oldum gölüne, dağına, tepesine,
Vuruldum Akdeniz’in mavisine.
İşte, tam bugünlerin birinde:
Atatürk’ü anlattığını sanan
Televizyon gülü bir bilimsel kişi,
Eğitilmiş olan cahil;
Döktürüyordu incilerini…
Dikkat edin, diyordu: Atatürk
Ne yaptıysa uygun taymlarda yapmıştır.
Uygun zamanlarda bile diyemiyordu
Eğitilmiş olan bilimsel cahil.
Uygun zamanı bekleseydi Atatürk;
Kemal’in peşine takılmasaydı halk:
Vah Anadolum vah!
Haberi yoktu onun
Kurtuluştan, devrimlerden
Tören Atatürkçüsü bile değildi;
Ama bilimsel adam olduğuna göre
Konuşabilirdi; yutanlar oldukça!
Haberi var mıydı?
Borçka’dan, Şavşat’tan,
Ya Yusufeli’nin kirazından,
Pülümür’ün Bektaşi babasından,
Köyceğiz’in günnük ağacından;
Anadolu’nun daha nice
Dağlarından, bayırlarından,
Tanrılarından, Tanrıçalarından, halkından;
En önemlisi güzelim Türkçesinden?
Bilimsel konuşmak başka şey canım;
Benimkisi cahillik işte…
Sonuçta ben Köyceğizliyim;
Köyden de küçük.
Af ola!
Şavşat Ve Köyceğiz – Haziran 1971
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz