Üye Girişi »     
Uzak Bir Yurt Köşesinde Dağıstan’ın

Kesif duman kaplamış her yanı
Ve önünde dumanların zalim bir ordu.

Nereden gelip, nereye gidiyorlar?
Kalmıyor ardında mutluluk ve huzur!

Bu koskoca orduyu sordu, garip bir çoban,
“Çarın ordusu”dur dedi askerlerden biri.

“Be hey anlayışsız, şu muhteşem görüntü,
Olabilirmi ki sizin şu yoksul dağlarınızın?”

İşte fark elinde, basit bir tahta parçası
ve bizde toplar, tüfekler, tuğlar!

Biz de ucu parlayan süngüler, sizde
Çıplak nasırlı eller, bre anlayışsız! �

Çoban sessizce geri geri çekildi,
İlk kez görüyordu böyle kalabalık.

Amma sıyıramadı kendini onlardan,
Zalim bir Kazak yumruğuyla yıkıldı yere!

Ortalık karışmıştı bir anda,
Genç dağlı zıpkın gibi, kalkmıştı düştüğü yerden.

Kazak ise ne olduğunu anlayamadan,
Süngülerinin pırıltısında can vermişti.

Süngülerden daha zalim kamalar vardı,
Zulalarında o sakin ve yoksul dağlıların.

Kanlar içinde bir çuval gibi yere yığıldı Kazak,
Onu ne ordusunun büyüklüğü, ne Çar,
Ne de kutsadığı İsa kurtarabilmişti!

Onlarca asker üşüştü bir dağlının üzerine,
İnce kemikli, ince yapılı bir çoban,
Demek ki dalına basıldığında
Müthiş bir savaşçıya soyunabilirdi!

Komutan “hayır!” diye bağırdı bir an,
“Durun! Onu canlı istiyorum!”

Kızgın kalabalıklar bir an durdular,
Nefesler tutuldu ve kan içindeki dağlı,
Yerden, tozlar içindeki kalpağını aldı,
Sallanarak ayağa kalktı, sendeliyordu,
Sonra kumandanın bir fiskesiyle,
Yeniden tozlu yola düştü.

Dağlarda ve yabanda dolaşmaktan,
Pırıltısı yitik deri çizmelerinin tabanını kumandan,
Yoksulun karnı üzerine bastırdı.

Dağlı acıyla kıvrandı, yine de ses çıkartmadı,
Buralarda acı duyulsada belli edilmez
Ve yiğitlerin kanına dokunan
Onursuzca ölmektir.

Her memleketin farklı bir geleneği,
Ayrı bir kanunu vardır, doğaldır.

Dağlarda herşeyin üstündedir şeref
Ve dağlı karakteri; her türlü zorluğa karşı,
Dayanma, sabır ve yürekliliktir.

Sonra küstah bir bakış fırlatır,
Çizmenin zorba sahibine.

Bir de Dargice bir sövgü patlatır
Ve söylenir gırtlaksı sesler çıkararak.

İnsafa mı geldi ne kumandan?
Çeker ayaklarını, döner çevirmenine:
“Ne diyor şu çulsuz!”

Vahşi hayvanlar ancak,
Aklıyla göremediğinden işini,
Tırmalar ayaklarıyla!

Bu hakaretten sonra ne yapar bir kumandan?
Ölüm değilmi dir bunun yanıtı?
Yaşa sağlam adam şu kumandan!
En iyi dağlı, ölü bir dağlıdır zaten!

Uzak bir yurt köşesinde Dağıstan’ın,
Garip çoban bilgisizliğin kurbanı,
İlk ve son kez tanıdı düşmanını,
Uzak bir yurt köşesinde Dağıstan’ın!

Çoğu, bir kez gördü belki de işgal ordularını,
Küçücük halklar, boyundan büyük işler!

Binyediyüzlerde Dağıstan,
Gelişmemişliğinin ve örgütlenmemişliğinin,
Kurbanı Dağıstan!

Köylülüğünün, doğa sertliğinin kurbanı,
Kendi güncesinin kahramanı,
Kendi sınırlarının sırlarında Dağıstan!

Bil ki kendinle yaşamak yetseydi,
ޞu kibirli ve haris insanlığa,
Bugün sen derin nefesle,
Yakıyordun ciğerini,
Dağıstan oksijeniyle!

Binyediyüzlerde göz açmamış Dağıstan,
Sağını solunu bellememiş belli ki.

Kendi yağında kavrulmak
Ve kendi külünde ısınmak,
Uzamak tutunmadan hiç bir şeye!

Ah sırnaşık sarmaşıklar!
Nefret ve illet ile bakar sana Dağlılar!
Sen tutunarak ve yapışarak,
İhanetle nemalanmış bir hain!

Klavuz belli ki yakınlarda bir köylerden,
Buruşuk yüzünde kiri yüreğinin,
Kimbilir kaç rubleye sattı
Kardeşlerinin atak, delişmen kanını?

Arkaya doğru uzanan bir yılan gibi,
Ordu geçiyor, yoksul damlardan
Ve yanmış ekinlerin önünden,
Yılanın yüz ifadesinde bir “Goliot” edası.

ޞimdi kavruk teniyle dağlının cansız bedeni,
O tozlu köy yollarında boylu boyunca yatıyor!
Ve avuçlarında sımsıkı tuttuğu,
Bir gümüş haç saklı, Kazak askerin!

ޞişli – 2005



İzlenme: 45 Görüntüleme
Puan:
1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars (No Ratings Yet)
Loading...
Ekleyen: admin

Yorumlar

Yorum Yaz