Sahne bir; gel(e)mez çocuk,
Hayâl şehri bilmez gizin kendindenliğini,
“Öteki”nin ben yüzlü gülüşünü,
Gece yatısı masalları gibidir,
Hücrelerinde gezen fersiz bakışlar…
Titretir de kalbini, kovmak için,
Aşk olmak adına, aşka doğmak adına…
Geçemez sevgi kapısından zira,
Sığlıktır girmek (s)isli duvarlar arasından
İstenmeyen gelmelerde vehmin çığlığı,
“Ne hasta” vardır orada, “ne ölü” “ne de mezar”…
Sahne iki; bil(e)mez çocuk,
Bedeli olduğunu aşkın, büyütür onu,
Aklına gelmez celladı rolündeki raksı…
Bir onda görünür tanıklık ettiği hayâl,
Bir de penceredeki güvercin yetişir duyguya;
“Hisset ey çocuk aşkın hüzün koktuğunu,
Pejmürde şehrin (k)irin yumağı olduğunu”
Ve fakat saklar gerçeği, ötesinde;
Sağır sultanlar, kör yığınlar ve zamane.
Kuru ağıt, aşka adanmış besmele,
Kenar işlemeli bayat şehrin ilmeğinde…
Sahne üç sev(e)mez çocuk,
Med-cezir istemez, oysa kural bu şehirde.
Kanar içinde yaralar tuz(ak)lar olmasa da,
Anlatamaz maviler hayatın alev rengini.
Dokunmak mı karanlık kentin sayfalarına,
Gurub vakti, aşk defteri ve kelimeler…
Akıl baliğ olmamış ergenlerin(!) aşkı bu,
Gördüğümüz göreceğimiz ile hüzündaş.
Gömer çocuk anlatılmazı, bilir kalbinde,
Ölüm yüzlü sevgi(li)yi sezerek…
Gazaba eklenmiş ateşten nefesine…
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz