Bazen tarafsızlık naraları atanlara takılırım.
Kendini tarafsız sanan, fakat cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer’i
tarafsız davranmamakla suçlayanlara…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine
bağlı, Atatürkçü düşünceye sahip
bir hukuk adamının,
tarafsız davranmak için bu ülkeye zarar
verenlere ılımlı bir açıdan yaklaşması mı
tarafsızlık, yoksa bu ülkenin çıkarları için
çaba sarf etmesi mi?
Bazen inançlı olduğunu iddia edip, inancın ne
olduğunu bilmeyen insanlara takılırım.
Bir bez parçasını dinin en önemli
gerekliliğiymiş gibi yansıtmaya çalışanlara…
Türbanı kişisel bir özgürlük olmaktan çıkarıp,
toplumsal bir baskı aracı olarak kullanmaya
çalışan ve siyasal İslamın simgesi
haline getiren bu insanların amaçlarının ne
olduğunu çok merak ederim.
Bazen demokrasi vaadiyle bir ülkeyi işgal
edenlere takılırım.
Demokrasiden bahsedip,
mahkemelerinde bile demokratik bir yargılama
süreci uygulayamayanlara…
Bu güçlerin hangi amaçla ağızlarına demokrasi
kelimesini alabildiklerine anlam veremem.
Bazen yanlışlara takılırım.
Bir yanlışı başka bir yanlışla meşru kılmaya
çalışanlara…
Bir erkeğin testislerinin ultrasonunu çekmeyen
kadın doktorları meşru kılabilmek için,
hastanelere türbanlı kadın hastaların
alınmadığını iddia eden yanlış zihniyetlere…
Kendi zihniyetlerindeki insanların yaptıkları
yanlışları,
hayali bir yanlışla örtbas etmeye çalışmanın
anlamı nedir?
Bazen milliyetçi-ırkçı ayrımını yapamayanlara
takılırım.
Atatürk’ün kurmaya çalıştığı ulus-devlet
bilincini ırkçılık olarak algılayanlara…
Bu ülkede yaşayan her insanın Türk olduğunu
cesurca söyleyemeyip,
alt kimlik-üst kimlik tanımları yapmaya
çalışarak ırkçılığa ortam hazırlayan
zihniyetlere…
Bazen sanatın ne olduğunu bilmeyen insanlara
takılırım.
Sanatın ne olduğunu bilmeyip,
önüne gelen her beğendiği şeyi sanat olarak
niteleyen insanlara…
Bir futbol maçının sanatla ne ilgisi
olabileceğini merak edip dururum!
Bazen eleştirilere takılırım.
Eleştirinin ne olduğunu bilmeden, sadece
karalama amaçlı söylemlerin
eleştiri olduğunu iddia edenlere…
İnsanları karalayarak eleştirdiklerini sanan,
sonra da bu tür karalamalara
tepki gösterenleri “saygısız” olarak niteleyen
kişilerin ne tür bir provokasyon amacıyla
hareket ettiklerini anlayamam!
Bazen düşünenleri engellemeye çalışanlara
takılırım.
Düşünen insanları yargıladıkları yetmiyormuş
gibi, bir de bilimi yargılamayı başaranlara…
Sadece kendi düşüncesinin doğru olduğunu sanan
bu insanların,
bu ülkeye verdiği zarar beni üzüntüye boğar.
Bazen devrimci geçinenlere takılırım.
Solcu olduğunu söyleyen, fakat bu ülkede yapılan
devrimi görmezden gelenlere…
Atatürk’ü anlamadan nasıl bu ülkede devrimden
bahsedileceğini hiç ama hiç anlamam.
Bazen milliyetçilere takılırım.
Milliyetçi geçinip, aslında cemaatlerin içinde
bulunanlara…
Milliyetçiliği İslam-Milliyetçiliğine
dönüştürenlere…
Bu ülkenin bölünmez bütünlüğünün ulus-devlet
modelinden geçtiğini bilmeyip,
insanları dini temellerde birleştirmeye çalışan
bu insanların Milliyetçiyim demesi
benim Milliyetçiliğe sonuna kadar sahip çıkmama
engel olur.
O nedenle de ben kendimi onlardan farklı olarak
“Atatürk Milliyetçisi” olarak nitelerim.
Tıpkı devrimci geçinenlere karşı da “Atatürk
devrimcisiyim” dediğim gibi.
Bazen başbakanlara takılırım.
Demokrasiyi engelleyebilmek uğruna
her önüne gelen farklı görüşlü gazeteciye dava
açan başbakanlara…
Sadece Bülent Ecevit’i bu konuda ayrı bir yere
koyarım.
Hiçbir gazeteciye dava açmayarak, bu ülkeye
sadece bir konuda
çok büyük örnek olduğu için.
Keşke Bülent Ecevit’in diğer icraatlarını da bu
şekilde anabilsem diye düşünüp,
bu tavrının bütün başbakanlara örnek olmasını
isterim.
Bazen bilgisayar oyunlarına takılırım.
Gününün büyük bir kısmını bu oyunlara verenlere…
Belli bir yaştan sonra bu oyunların insana hiçbir yararı olmadığı halde,
niçin bunca insanın vaktini bu şekilde boşa geçirdiğine anlam veremem.
Bazen güzel bir göze takılırım.
Dünyanın en güzel insanındaki, smyrna mavisi,
büyüleyici gözlere…
Bu gözlerin içine bakarak bütün takıldıklarımı
unutacağımdan eminim.
Afyonkarahisar – 07.01.2007
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz