1
«- Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,» – dedi Hayyam.
Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam :
«- Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,» – dedi,
«şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param…»
2
Ölümü, ömrün kısalığını tatlı bir kederle düşünerek
şarap içmek lâle bahçesinde, ayın altında…
Bu tatlı keder doğduk doğalı nasibolmadı bize :
bir kenar mahallede, simsiyah bir evde, zemin katında…
3
Ömür gelip geçiyor, vakti ganimet bil uyanılmaz uykulara varmadan :
yâkut şarabı billûr kadehe doldur, seher vaktidir ey delikanlı uyan…
Perdesiz, buz gibi odasında uyandı delikanlı,
gecikmeyi affetmeyen fabrikanın canavar düdüğüydü uğuldayan…
4
Geçmiş günün hasretini çekmem
– yalnız bir yaz gecesi bir yana –
ve gözümün son mavi pırıltısı bile
gelecek günün müjdesini verecek sana…
5
Ben, bir insan,
ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibâret ben…
6
Ben, spiker, konuştum,
sesim bir tohum gibi ağır ve çıplak :
– Kalbimin saat ayarını veriyorum,
gonga tam şafak vakti vurulacak.
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz