yine akşamı oluyor tarihini bilmediğim bir günün
içimdeki özlem büyüyor
ve sen yoksun yanımda
gözlerim küçülüyor ne aradığını bilmeden
yavaşça yokluğunun ağırlığı çöküyor üzerime
ve geçmişin kokusu var saçlarının kokusu gibi burnumda
can alıcı güzelliği ile çarpıyor hayalini kurduğumuz düğünün gelinliği uğursuzca
ve rüzgar fısıldıyor sensizliğin sesini kulaklarıma
niye yalan söyleyim gözlerim doluyor
isyan edesim geliyor biranda
bütün ayrılıklara…
bir eylül ayında sanki senin benden kaçışınla
yağmur yağmayı, kuşlar uçmayı unuttu burada
bir tek yıldızlar unutmamış benim gibi
gece olunca parlamayı
ve kıskanmış bütün sokak lambaları
akşam olunca resmimizin bu şehri aydınlatmasını
yine sevişiyorum insafsızca
seni çatlatırcasına
seni unuttururcasına bir bar kızıyla
üzerime bir ağırlık çöküyor sonra
hem sana hem kendime acıyorum
üzülüyorum biraz da
ve senden kaçarken seni aldatıyorum galiba
dalıyorum çaresizce seni aramak için senin olmadığın sokaklara
üç beş arkadaşla karşılaşıyorum beni üzmek istiyorlar galiba
seni soruyorlar yok diyemiyorum burada
sana ihanet ettiğim için
kimsenin yüzüne bakamadan
arka sokaklardan dalıyorum melahat teyzenin bağına
ya kalemler insafsız ya da benim gibi çaresiz onlar da
dökemiyor aklımdaki seni, içimde büyüyen özlemi
beyaz bir kağıda
ve hiçbir silgi silemiyor mazide kalan o anı defterini
gözlerim seni arıyor kimsenin gidemediği uzaklarda
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz