önce çocuktuk aynı mahallede
tertemizdik kirlenmemiş
ve daha da önemlisi
satılmamıştık… çocuktuk
elimizi tutup başımızı okşadıklarında
veya bakkaldan gofret aldıklarında
nasıl da severdik büyükleri…
ve farkında olmadan
uyandığımızda masallardan
büyüdüğümüzü fark ettik…
zafer kazanmış kumandan edasıyla
başımız dik gezerdik
büyüktük adamdık yani…
ta ki ömrümüzün çeyreğinde
sırtüstü yıkılana kadar…
karla karışık yağmur yağıyordu
el ele idik
sen yoktun…
o üşüyor üşüdükçe sarılıyordu boynuma
sen yoktun…
ve yıl olmadan daha
köşeye sıkışmıştım yıkılmıştım
koştun elimi tutup kaldırdın
omuz dayadın yıkık tarafıma…
kimi zaman uzak kimi zaman iç içeydik
ve her ne kadar sevmesek de sayıları
ayrılıklar toplamını
iki bilinmeyenli denklemlerle çarpardık
dosttun arkadaş ve ondan ötesi…
sırtımı dayadığım yıkılmaz dağım
gerçi senin de bir tarafın yıkıktı
bir tarafın yarım…
hani severken dolu dizgin
hani umursamazken dünyayı
namluya uzanmış mermi gibiydik
korumak için birbirimizi…
aynı mahallede olmasak da
sırt sırta omuz omuzayız
ve düştüğüm zaman yıldızlardan
ayağa kaldırdın ayaklarımın üzerine…
şimdi su verilmemiş çelik gibi sert
ve bir şiir kadar yumuşak sevmelerim
hani kırılmıştık ya ikimiz de
büyük adam olunca
hani yıkılmıştık ya
boş ver be ortak
ne yıkılanları ne de yıkanları
boş ver be…
biz en sevdiğimiz hatıralarımızı alıp
yürümeye devam edelim
omuz omuza yan yana sırt sırta
arkadaş gibi değil dostça
türkülerin izinde türkülerimizle beraber…
1998
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz