sıradan hayallerden uyanmak…
işte en kötü buydu…
yaşamak…
Sanki taş molozları arasında,
kıpkırmızı bir cevhere ulaşmaya çalışmak…
Dumanlı akşamların gizinde,
Soluk alışımı dinle..
Ne kadar yavaş değil mi?
Ama bir Ateş evinde,
hızla akıp gidiyor hissi…
Bir küfür daha,
İsyankar dudaklarda sıkışıp,
Söz çölünde yere yığılır…
Ve işte ben..
Herkesin dilinden bir buğday tanesi…
Sahipsizim hem,
Uzatsam sıkarlar elimi…
Canım yanar…
Kaybederim narin nefsimi…
Tutanaklarda dua diye geçmiş düşlerim…
Oysa ki ben sadece bir hayalperestim…
Gerçekler emeline yatkın,
Bakışlarda beden bilerim…
Uyansam olmaz bugün…
Çünkü yine doğrulur,
Sonra kadere yenilirim…
Buğulu bir müzik mırıldanırken çiçekler…
Ne bu hüzün ne bu hayaletler…
Sızılı bir kasırga misali,
Nedir tanrım bu çekişmeler…
Ya ne demeli bu bağrışlara..
Her nefeste yayılan hırs kokusuna…
Oturdum bir taş üstüne…
Ne bir lahitti..
Ne de bir kapı…
Sadece soğukla yıkanmış bir kurtuluş umudu…
Düşüncelerden başımı kaldırdım bulutlara…
Boğulmuşlar yine gözyaşlarına…
Üşüdüm galiba…
herkesten uzak,
bu leş kokulu mezarlıkta…
Eve gitmeli ozan…
Dönmeli hataların başlangıcına…
Ah ömrüm,
Sen beni bağışla…
Sen beni kaçırma…
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz