bilmezdim aşkın bu kadar sert,
bu kadar yıpratıcı olduğunu.
duymazdım ki sevda sancılarını yüreğimde,
bir kurşun sertliğinde,
yuvarladığım misketime bakarken.
ortaokul sıralarıma hiç aşklarımı yazmadım ben.
kantin kuyruğunda çay aldığım,
kız arkadaşım bile olmadı.
okul bahçesindeki geç kalanları temsildim hep,
başkentte oksijeni az,
eylül sabahlarına esnerken…
arka bahçemizin toprak kokan,
misketlerin kazanılıp kaybedildiği,
arena yıllarında tanıdım çocuk olmayı.
o zamanlar bir meybuz tadındaydı hayat,
hatta hiç üzmezdi beni matematikten aldığım sıfır,
mahalle maçında yediğimiz gol kadar.
ankaranın siyaset kokan yağmurunda,
ıslanan toprağımıza çivi saplardık,
ders zili çıkışlarında.
saplardık ve çekerdik çizgimizi sertçe çamura,
hayatın bize çektiği çizgiden ziyade,
daha çok çocukluğumuzun kıvamında…
bir kez bile tam dolduramadım sınav kağıdımı,
(tabi x=? karşılığına ‘sen ve ben’ yazılarımı saymazsak)
gerçi ‘sen ve ben’ in,
ben’i her zaman olmuştu ama,
sen tarafı hep boş kaldı ders yılı boyunca,
platonik bir kıvamda…
arka bahçemizin toprak kokan,
misketlerin kazanılıp kaybedildiği
arena yıllarında sevdim çocuk olmayı.
o zamanlar ankaraya kar çok düşerdi,
ve okulların tatilini müjdelerdi
bize her zaman sıkıcı gelen haber bültenleri,
zaten tek o zaman dinlerdik…
beton duvardaki demirlerden atlarken,
bir okulu daha kırmanın,
masum sevinci oluşurdu saf yüzlerimizde
biz yine arka bahçede, yine maçta olurduk zaten
bize çalmayan tenefüs saatlerinde…
bizim Barış abimiz vardı o yıllarda
ve biz her yeni bir güne,
adam olacak çocuk edasıyla uyanırdık
arka bahçemizin toprak kokulu
misketlerin kazanılıp kaybedildiği
arena yıllarında tanıdım çocuk olmayı,
ve aynı yıllarda sevdim
türkü tadında yaşamayı…
Ankara – 31.01.2003
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz