Kurak bir çığlıktı;
adamın her sabah
uykusunu yatakta bırakarak
karısını, gecesini, sıcaklığını
rüyalarını ve spermlerini
bırakarak yatakta
sabahı koltuk altına veren.
Sabahları inatla başlayan
akşamlara varmak bilmeyen
kan ter bir yorgunluğun
kurşun dolu hikayesiydi adam.
Gökyüzü iklimlerin kulu,
şafak katliamlara en yakışan vakitti.
Adamın adımları nakaratıydı söylediği türkünün.
Duvarlara dokunsa yıkılacaktı duvarlar.
Camlara baksa kör olacaktı.
Hiç bilmedi yaşamak nedir diye düşünmeyi
hiç bilmediği gibi ağlamayı.
Ona sorsan açlığının suçlusu
zamansız yırtılan ayakkabısıydı
ve çok pahalı olan pazar
Karısının elini tuta tuta değil
balyozu tuta tuta terliyordu elleri
ve ter kokarak yiyordu ekmeğini öğleleri
sorsan en çok ter kokusu benzerdi
ekmeğin, güllerin ve karısının kokusuna.
Taş kırmaya geldi dünyaya.
Payına bir taş düştü sadece
bütün taşlarından dünyanın.
Yokluğu hiç hissedilmedi
katliamlı şafaklarında sokakların
ama belliydi karısının yüzünde
o’nun olmadığı her gecenin izi
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz