Kış günü çorapsız bir kız gördüm
Mavi önlüğünün altına sarkan
Eski fistanının üzerindeki esmer karanfili de
Boynunu bükmüş menekşelerin
Gözlerine düşen aksindeki
Kesik kesik aydınlanan hülyaları gördüm
Umutsuzluk rengi saçlarının
Mor kıvrımlarındaki gizemi
Önüne düşen başının
Yukarı doğru süzülen bakışlarındaki
Gizli dünyaları gördüm
Ayak bileklerini saran yaraların
Çatlayarak açtığı derin izleri
Geçen yıldan beri giydiği ayakkabılarının
Bir yargıç gibi bakan gözlerinde
Yaşamak için verdiği kavgaları gördüm
Yüzünü yakan güz yellerinin
Elma yanaklarına sürdüğü pembeyi
Yanaklara süzülen bir damla yaşta
Çağlayarak akan deryaları gördüm
Önlüğünün cebindeki bilyelerle oynaşan elinin
Bir kar tanesi gibi beyaz kaderi
Yüreğinden akan sevgi ırmağının köpük renginden
Yıllanmış sarkıtlardaki eflatun rengine dönüştüğünü
Ve bu dönüşüme direnen renklerdeki feryatları gördüm
Tırnaklarını yerken mırıldandığı
Allı gelin, pullu gelin, güllü gelin türküsünün
Yağmura doymuş toprakla kucaklaştığını
Ayak dokunuşları ile çıkan çamur sesinin
Allı gelin türküsüne kattığı nağmeleri gördüm
O gün gözümün önünde olduğu halde
Hiç göremediğim köyümü
Köyümün bağrında yatan varlık öykümü
Ve benim öykümün yazıldığı bu cadde aşağı akan
Sel sularında ağlayan halkaları gördüm.
Kış günü çorapsız bir kız gördüm
O kızın gözlerinde tüm Anadoluyu da
Her bir köyü, ayşeyi, fatmayı, emineyi ve
Bütün köy çocuklarının koynunda sakladığı
Sonsuzluğa uçmuş nice nice sevdaları gördüm.
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz