gidenin dönemediği şehirlere benzeyen bir şeyler var havada
siyah gibi öcü gibi
girilmesi yasak bölgeler gibi şimdi
çocukluğumda duvarlarına sataşarak yürüdüğüm
mavi renkli boyalarını kazıyarak suçumu paylaştığım koridorlar
bir sabah kalktığımda üzerimde bulduğum
yırtık pırtık gömleğin polis kelepçelerine benzeyen düğmelerini bir bir açıp
kendimi bildiğimden beri soluduğum havayı değiştirmek istediğimde
kapıların kolları kaybolur gibi oluyor
sanki her arkamı döndüğümde
dedikodular bıçak olup dağlamaya başlıyor
kendimin bile keşfedemediği mahrem yerlerimi
güneş ha gayret derken yumurtasını kırma hevesinde olan minik serçeciğe
yuvasını birkaç dal parçacığıyla hazırlama telaşında olan annelere
ben çoktan küle dönmüş oluyorum – sıcaklığım gonca güller açtıran toprağın ellerinde –
ağlar gibi için için yanıyorum
dedim ya
gidenin dönemediği şehirlere benzeyen birşeyler var havada
ölüm gibi azrail gibi
sırat köprüsü gibi şimdi
terlikli zamanlarımda maviliği kucağında akıp giden
tüm doğum sancılarına şahit derelerin kuğularına
yem atmak için beklediğim değirmen köprüleri
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz