Üye Girişi »     
Arzuhalciler Gün Doğarken Ürpermektedirler

yeni sözcüklerle geldim, çarparak yepyeni
duvarlara.. kendi öykümü yazmak gibi bir avuntuyla
yokladım.. araştırdım en katı duvarları.. ne olsa her
öykü bir duvarın derinleşen çarpıntısında başlar ve
sonlanırdı..

ama yeni sözcükler diyorum.. onlar yok.. onlar yalnızca
yeni insanlarla kurgulanıyor.. bir uzam kazanıp
sıyrılıyor lugatin müphemliğinden.. yine de ben yeni
diyorum.. elbette bir başlangıcı mimliyorum.. sakın ola
aldanma! her yenilik savunusu aklın duvarında bir gedik
değil de daha çok bir yanılsama..
yalnızca bir bakışın sağaltabileceği ne çok yara.. ne
çok ürperti var.. yığılmış kalmış genzimin
derininde, nice ihmal edilmiş, elbette kuşkuyla
köreltilmiş dürtülerin yumağı dolanmış kıvrımlara.. ah
açılsa! seyrelse biraz daha!

tebessüm!.. biraz daha! nasılsa doğrular gönlüme
ışımadan sabah olmaz.. nasılsa gün dağıtmaz sırlanmış
endişeyi.. ne ki bak! duvarda ne bir ışın ne de bir
ışıma var.. o halde sürdürmeli! yürütmeli kuşkuyu.. haydi
sor!
sormadın kuşku niye!.. duvar ne! müphem niye!

tarihler silinmiş.. isimler unutulmuş.. öyleyse
anlaşılmaz hangi gizli korkunun kalıntısı bu duvar..
nasıl da güçlü.. nasıl canlı..! kavrasam kendimce
alışıldık bir dilde, kuşkusuz ağlatırdım taşları
patlatarak yepyeni bir hacimle.. ama sır.. ama gizem
taşları ürpetiyor! yalnız bu, bilinmezin umulmaz
çeperinden ağmakta her sevgili düzleme.

‘yitik ayetler’ diyor, oradan sözde bir dost, bu gizin
anahtarı.. yine de.. bak yine de..
ben kendi sonluluğumla bir yeniden hamle
etsem, diyorum, biteviye öteye.. ötedeyse tevatür, bir
senden yapılma esrimiş bir oyuncak.. sen makul bir
gülümseme.. ve işte öyle bir hendeseyle sokulmazlık
etmiyorsun, biliyorum.. biliyorum yerin dar, ufkun
kesif.. bilinmez ve utanmaz olmayalım diyorsun..

ah cesaret.. nefes.. soluma.. ve nihayet bir anahtar bir
kapı.. ne çok.. ne çok bölenin bölündüğü çapraşık ve
ardılsız işlemler var.. bu acı yok sorgunun ne kadar
alacağı bir borçla kapattığı anlaşılır olmalı.. ve bizi
yalın kılan.. daha çok yalıtılmış her gökten ve
uzamdan.. bunca rehnedilmiş hal değilse, nereye konmuş
duvar..

bir hali tanımlamak gerektiğinde, uzun bir suskunluk
konmalı her cümlenin başına.. bunu çok öncelerden bir
aşkın bir duvarla kucaklaştığı yerde
içselleştirmiştim.. ama nice bulutlar geçti, gölgeli ve
sıkıntılı günler üzerinden.. kimi yağmurla döndü.. kimi
öfke ve yıldırımla.. üstümden yolalan talih altımda yer
almadı aşılmak arzusuyla.. böylece bulutların nasıl da
açıldığı, sırrı dağılan ufkun şefkatle
ağardığı.. olmadı.

ah olmalı!

yetmez ki, diyorlarsa, azmedip yetirmeli.. ne olsa
duvardadır bu derdin (her derdin) dermanı da.. çünkü ne
başkaca bir ufuk seçilmekte buradan ne başka bir
tapınak adanmış umutlara.. o halde tapınmalı
inatla.. tapınmalı! ne yazık, aldanmaya..

sana yeni sözcüklerden getirecektim.. bulduğum eski
buruk acılardan damıtılmış bu buruk endişeler.. ne çok
giz ne çok gizem hafızamdan süzülüp gövdeleşmiş
öfkeyle.. sadece bir ürperti olsaydı anlaşılır.. ama bak
duvarda sükûnet yok.. binbir naz ve telaş var.. o halde
daha! daha! korkarım birden fazla…

ey! 2000 dur ve dinlen biraz!



İzlenme: 47 Görüntüleme
Puan:
1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars (No Ratings Yet)
Loading...
Ekleyen: admin

Yorumlar

Yorum Yaz