Anneme
Satırlarıma başlamadan evvel,
Selam eder, ellerinden öperim ana.
Kim bilir, kaçıncı akşamındayım gurbetin,
Ve kim bilir, kaçıncı mektup yazışım sana.
Ne zaman ki bir kağıt, bir kalem alsam elime,
Şu koskoca şehirde, yanlışlar kadar yalnızlığımı;
Yalnızlar kadar yanlışlığımı yazmak isterdim sana.
Ve de bütün bu yalnızlığımı,
Dünyanın en güzel çiçeklerinin kokusunda eritip;
Sana sunmak, boynuna sarılmak isterdim.
Lakin, gel gör ki ana;
Ölüm, her köprü başında kanlı eşkıya,
Araplı rampalarında zavallı yokuş.
Kaderse, üç çizgiden ibaret alnımda;
Hayat, tabut, açık kafeste kuş….
Dün, sabaha karşı geldim eve,
Postacı, kapının altından atmış mektubunu.
Her zamanki gibi, yanlış yere yazmışsın adresimi,
Canım anam benim,
Gözleri yaşlı, elleri kınalı anam benim.
Mektubunun ilk satırında sormuşsun halimi,
Değişen bir şey yok ana,
Her zamanki gibiyim yine;
Üç paket sigara günde,
Akşamdan kalma iki bardak demli çay,
Bir dilim kuru ekmek her öğünde,
Üzülme;
Ölmeyecek kadar bir şeyler yiyorum.
Sıhhatime de bakıyorum meraklanma,
Serin olursa havalar;
Kahverengi hırkamı da giyiyorum.
Lakin, bu şehir tüketmiş beni ana,
Bu kadar dayanmış zavallı ciğerim.
Yine şükür Allah’a iyi kötü soluyorum.
Hele bir de öksürük tuttu mu;
Boğulacak gibi oluyorum.
Buralarda üveyikler ötmüyor ana,
Seher vakti sürüler inmiyor dağlardan.
Caddelerden Kızılırmak akmıyor.
Kekik kokusu gelmiyor Hasan Dağları’ndan;
Bu kızgın asfalt bile, hasretin kadar yakmıyor.
Tezek dumanı tütmüyor fabrika bacalarından,
Bu yüksek binalar, kerpiçten yapılmıyor.
Bizim köy buradan gözükmüyor ana.
Şimdi, bizim köyde olacaksın,
Vuracaksın bulgurun göbeğine yufka ekmeği,
Soğana bir yumruk atacaksın;
Dikeceksin tepene sefer tasında ayranı…
Bunlar hep hayâl ana, biliyorum;
Anası ölmüş kuzular gibi,
Sabaha kadar meliyorum.
Dün gece rüyamda gördüm seni;
Hasta yatağında yatıyorsun.
Sarılmak istiyorum sana, bana kaşlarını çatıyorsun.
Kahrettin beni anacığım;
Oysa ki sen benim burnumda tütüyorsun.
Beddua etme kurbanın olayım,
Ayağında turabın olayım anam.
Öyle dargın gözle nazar etme;
Rüya da olsa çatma kaşını,
Gurbeti bana mezar etme anam.
Senelerdir tesellim yok;
Her memleket sürgün bana.
Tek dostumdu seccâdem;
O tek dostum dargın bana.
Kahretsin bak, şimdi gene ağladım…
Kıymetini anacığım;
Gurbete düşünce anladım.
İşte ana, durumum ahvâlim böyle,
Yine geldi ayrılık vakti;
Köyde kimi görsen selamım söyle:
Deli Bilâl, Ayşe Teyze, Muhtar Emmi, Elmas Hanım,
Sokaklarında gençliğimi bıraktığım köyüm.
Bir daha koklar mıyım havasını,
Bir daha görmeden ölür müyüm?
Anacığım,
Nurlu ellerinden bir daha, bir daha öpüyorum;
Hepinizi Allah’a, emanet ediyorum…
Niğde – 1998
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz