Unutmuşum varlığının bende bıraktığı o tatlı tadını,
sesinin kıvraklığını, kahkalarının çınlamasını.
Sabahları kalktığımda içimde bir burukluk vardı uzun zamandır anlayamadığım,
meğerse özlemişim seni.
Sen şiir okurken gözlerimin dolmasına engel olamadım,
boğazımda takılanı yutkunarak aşağılara itmeye çalıştım her satırda.
Gözlerimi kapatıp seni hayal ettim umutsuzca.
Tahminler yürüttüm mimiklerinle ilgili.
Aslında okuduğun şiirde tek bir kelimenin bile birbiriyle bağlantısı yoktu.
Ama sen de biliyordun ki kelimeler değildi önemli olan.
Yalnız olmadığımı hatırlattın bana.
Sanki bilmediğim bir ikizimmişin gibi uzaklarda bile olsan hep beraberdik biz.
Kalbimi boşuna üzdüm gittin diye,
şehir grileşti diye ve sen dönmeyeceksin diye.
Her şeyin bir çaresi var demiş büyüklerimiz.
Ama cesaret ister çareler.
Bir mavi arabanın Bandırma’ya doğru yola çıktığını söylerlerse bir gün kuşlar sana;
koş şayeste şarabını bul bakkaldan.
Rum müzik kasedini hazırla.
Bardakları yıka.
Peynirleri tabağa diz ve otur pencerede bekle sabırla.
Pembe bir eşarbın yolda sallandığını haber verirlerse kuşlar git hemen mumları yak,
şarabı kadehlere doldur,
kedine bir peynir uzat
Ve eğer bir korna çalarsa tam camının altında kapıya doğru git.
Merdivenlerden çıkan ayak seslerini dinle.
Ilk tanışmamızdaki gibi kollarını aç bana.
Sarıl ve dakikalarca bırakma sakın.
Uzun yoldan geldim sırf senin için…
İstanbul – 17.07.2000
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz